-->

MÜKEMMEL BİR ROMAN NASIL YAZILIR?

MÜKEMMEL BİR ROMAN NASIL YAZILIR?


Her sanat dalında olduğu gibi, edebiyat dünyasında da mükemmel bir eser yaratmak için yazarın yazma tekniğine muktedir olması, yaptığı işi avucunun içi gibi tanıması gereklidir.

Güzel yazı yazma sanatı okuyarak öğrenilebilen bir kabiliyettir. Bu kabiliyete sahip olabilmek sayısız kitap okumaktan geçer. İster hikaye, ister roman, ister tiyatro, sinema oyunu olsun, her ne yazıyorsanız yazınız, gelmiş geçmiş yazarların, sanatçıların sanat eserlerini tanımalısınız.


Bir örnek vermek gerekirse: Alman fılosofu Johann Wolfgang Goethe bütün eski Yunan ve Roma fılosoflarının hepsini okumuştur. Bizim Divan Edebiyatımıza kadar tüm dünya edebiyatlarını incelemiştir. Yaklaşık 200.000 kelime hazinesine yoksa nasıl ulaşmış olabilir ki? ‘Wilhelm Meister’ eserini ve orada arka planda yürütülen entrikaları halkın anlayacağı bir dille anlatabilmek için, on kuruşluk kitap ve romanları, ‘trivial edebiyatı’ bile incelemiştir. Goethe yazdığı eserleri çağ arkadaşı Schiller’e düzeltmesi için yollarmış. Shakespear’in Saray dramlarını, Lessing’in sanat kavramını okuyup, diğer düşünürlerin hüner ve marifetlerinden her zaman faydalanırmış. Goethe eleştirmeni Theodor Fontane (benim gibi) Goethe’yi oldukça sıkıcı bulurmuş. (Nedense ben de Goethe’nin yazmış olduğu felsefik şiirleri çok duygusuz buluyorum. O yüzden Almanya’da lise bitirmiş erkek kardeşimle hep tartışırız, Goethe’nin dehalığı üzerine).

Hiç bir deha yeryüzüne gökten zembille inmez. İyi bir müzisyen, iyi bir ressam, iyi bir heykeltraşçı olabilmek için bir yüksek öğrenimden geçmek gerek. Ancak ne var ki, iyi bir roman yazmanın henüz bir okulu yok. Roman yazma tekniği, şiir yazma tekniği, hikaye, tiyatro oyunu yazma tekniği gibi sanat dalları kendi başına hiçbir yerde yoktur. Eğer öyle fakülteler ülkemizde olsaydı, en az kitap yayınlanan ülkemizde yazar sayısı bin kat yükselirdi. Hayat hikayelerine özel bir ilgi duyduğumdan üniversitelerde Biografi Bilimleri diye bir dal olsaydı, büyük ihtimal o dalı okurdum.

MÜKEMMEL BİR ROMAN NASIL OLMALI:

Mükemmel bir roman ilk etapta etkileyici, tesirli, dokunaklı, elektrize edici bir niteliğe sahiptir.

Şaheser bir roman aşağıdaki nitelikleri taşır:

Romanın bir kahramanı vardır. Orta noktadaki bu ana figur herhangi bir sorunla (ikilemle) karşı karşıyadır. Halk diliyle anlatmak gerekirse:”Yardan mı geçersin, serden mi?“ ya da ”Yukarı tükürsem bıyığım, aşağı tükürsem sakalım” türünden bir çözümsüz problemle karşı karşıyadır. Bu çözümsüz problem gitgide bir yığın komplikasyona dönüşür ve doruk noktasında kitabın bu karmaşıklık, bu düğüm yazar tarafından bir çözüme vardırılır.

Bu niteliklere sahip olan romanlar dünyaca ün kazanmışlardır. Okuduğum eski ve yeni birkaç örnek: Maxim Gorkı’nin ‘Ana’ kitabı, Dostoyevski’nin ‘Anna Karenina’sı, Ernest Hamingway’in ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ kitabı, John Le Carre’sin ‘Soğuktan Gelen İspiyoncu’su, Ken Kesey’in ‘Guguk kuşu üzerinden biri geçti’ kitabı, Vladimir Nabokov’un ‘Lolita’ sı, Mario Puzo’nun mafya romanı ‘Der Pate’ (Kirve) kitabı, Gustav Flaubertin ‘Madam Bovary’ adlı eseri, M. Mitchel’in ‘Rüzgar gibi geçti’ si, Collen McCulough’un ‘Çalıkuşları’, gibi.

Türk Edebiyatımızda da çok mükemmel eserler verilmiştir. Liseli yıllarımda okuduğum birkaç romanı örnek olarak yazıyorum: Reşat Nuri Güntekin’in ‘Çalıkuşu’, Yaşar Kemal’in ‘İnce Mehmed’i, Fakir Baykurt’un ‘Irazca’nın Dirliği’, ‘Yılanların Öcü’, Yılmaz Güney’in ‘Sanık’ kitapı, ismini hatırlamadığım bir iki yazarın: Liseli Bir Kız Sevdim, ‘Konak’ gibi eserleri. (Bu liste oldukça uzundur, çünkü uzun zamandır yurtdışında olduğumdan, yeni çıkan eserleri pek tanımamaktayım).

Kısaca okuduğunuz romanlarda eğer yukarıda sıralanan özellikler varsa, o zaman onlar gerçekten mükemmel yazılmış romanlardır.

ROMANIN BEL KEMİĞİ KİM’DİR
. KİM’İN ANLAMI

Roman yazarken eğer bir figur yaratamıyorsanız, o zaman hiç bu işe başlamayınız. Okuyucunun fantazisine kanat açan, hayal dünyasını canlandıran tek şey romanın kahramanıdır. Nasıl ki odun marangozun, kiremit inşaat ustasının, boya ressamın temel malzemesiyse, figur da roman yazarının şekil verdiği temel malzemedir.

Romanlarda iki çeşit fügur bulunur:

- Hayali, fiktiyonal figur
- Gerçek, yaşamış figur

Birinci figur çeşidine ‘Homo Fiktus’ diyelim, çünkü bu figurun ‘Homo Sapiens’le, insanla bir alakası yoktur, et ve kemikten değildir, çünkü. Bu tür figurlara insanların ilgi duymasının ana sebebi olağanüstü bir karaktere ilgi duymaları, güncel, alışılmış kişileri sevmemeleridir.

Okuyucu her zaman ‘Homo Fiktus’un gerçek insandan daha güzel, daha çirkin, daha kaba, daha kibar, daha kinci, daha alçakgönüllü, daha korkusuz, daha cesaretsiz, daha korkak olmasını istemesindendir. Figur duygularını çok belirgin göstermek zorundadır: oldukça ateşli, oldukça hırslı, oldukça tutkulu, eğer kızgınsa aşırı kızgın, eğer kavga ediyorsa, adam gibi kavga etmeli, eğer seviyrosa ölürcesine sevmeli. Kısaca ‘Homo Fıktus’ta herşey oldukça fazlasıyla mevcut olmalı.

Gerçek figurlar, yani yaşayan insan ‘Homo Fıktus’a nazaran daha değişik bir yapıya sahiptir. Mesela içinde birçok çelişki taşır: daha ikiyüzlü, daha kaypak, daha sebatsızdır. Bir an kendini mutlu hissederse, diğer an bir olayla karşılaşınca Karadeniz’de gemileri batmış gibi hisseder kendini, çünkü hayatında her an değişik bir olayla karşılaşması mümkündür. Duyguları çevresine bağlıdır. Eğer sevilmiyorsa, mutsuzdur. Bazı insanlar vardır ki, duygularını nefes aldıkları kadar sık değiştirirler. Bir an bakarsınız burunları kaf dağına çıkmış, diğer bir an duyguları Van Vadisine inmişler.

Homo Fiktus ise daha karmaşık bir karakter yapısına sahiptir. Dalgalı da olabilir, durgun da, kitap gibi açık ta olabilir, sır ve muamma dolu da. Aradaki tek fark ‘Homo Fiktus’un her an tasavvur edilebilir oluşudur. Eğer öyle değilse, okuyucu kitabı kapatır, ‘Homo Fiktus’un işi bitmiş olur.

‘Homo Fıktus’u ‘Homo Sapiens’ten ayıran şeylerden biri de romandaki yer sorunudur. O yüzden hikayesi belli bir sayfa sayısının içine sığmak zorundadır. Tıpkı hikayelerde yaşanan hayat gibi. Gerçek hayat, dışarıdaki hayat, her zaman hikaye ve romanlarda yaşanan hayattan daha karmaşıktır.

Diyelim ki kahvaltı yapmadan önce yaşadıklarınızı, aklınızdan geçenleri yazmaya kalktınız. Eğer gerçekten duygu ve düşüncelerinizi yazmaya kalksanız, kafanızdan geçen milyonlarca düşünceyi, envai çeşit duyguyu kaleme alsanız, herşeyi kelimelere dökebilseniz, oldukça kalın bir eser yazabilirsiniz.

Bir roman figurunun hayat hikayesini yazan yazar o yüzden en önemli fikirleri, refleksiyonları, duygu ve istekleri dile getirir. Figurun gelişmesine katkısı olan her motifi kilim dokur gibi renk renk işler. Kahramanın karar vermesine etkisi olan her olayı yansıtır, ya da şahsiyetinin en belirgin niteliklerini gözler önüne serer.

Sonuç olarak ‘Homo Fiktus’ gerçek insanlara benzese de, gerçek değildir, çünkü yazarın kafasında tasavvur edilmiş, abstrakt bir figurdur ve yazar tarafından bir yığın eleme işleminden, imtihanından geçmiştir.

HOMO FIKTUSUN ALT TÜRLERİ

İki çeşit ‘Homo Fiktus Figuru’ vardır. Birinci kategoride olanlar; basit, düz, şematik, tek yönlü figurlardır. Bunlar kısa sahnelerde/gösterilerde kullanılır. Mesela figur ortaya çıkar, bir iki cümle söyler, kaybolur. Bunlar genellikle ya garsondur, ya gazete dağıtan bir çocuk, ya bekçi, ya otelde çalışan bir kapıcı veya bir kurye. Bu fıgurlar renkli bir görünüme sahip olabilirler, ya da hiç vasıfsız olabilirler, çok sinirli veya çok sakin olabilirler. Ancak her zaman yan figurlardır, hiçbir zaman orta noktayı teşkil etmezler. Okuyucu sadece geçici bir ilgi duyar bu figurlara. Genellikle bir karakter yönüyle tasvir edilen yan figurlar okuyucuyu geçici bir zaman için korkutabilir, bir fikir verebilir veya eğlendirebilirler. Fakat uzun zaman ilgi çekmezler. Bu roman figurlarının ruhu fazla derin değildir, yazar bu fıgurların ne iç dünyalarını yansıtır, ne de hareketlerinin sebebini açıklar. Bu tür figurlar romanlarınızda yan roller oynuyor olabilirler, ancak ana figur rolüne geçerlerse, anlattığınız dramatik hikaye aniden “Melodramaya” dönüşür.

Diğer bir figur çeşidi ise: ‘yuvarlak’, ‘çok yönlü’, ‘üç buyutlu/dimensiyonlu’ figurlardır. Bütün ana figurlar, kahramanlar bu kategoriden olmalıdır. Bir karaktersizi tarif ederken bu kategoriyi seçmelisiniz. Yuvarlak figurları belirlemek oldukça güçtür. Çünkü bunların motifleri karışıktır, istek ve dilekleri çelişkilidir. Bunlar ya büyük günah işlerler, ya büyük acılar çekerler, hayatları hüzün ve keder doludur, veya çözümü olmayan ruhsal bunalımlarla okuyucunun dikkatini çekerler. O yüzden okuyucu ‘yuvarlak şahsiyetlerin’ hayat hikayelerini tüm detaylarıyla okumayı sever. Romanın sonuna kadar heyecanla takip eder. Sonuçta bu tür fıgurlarla karşılaşmış olmak okuyucu için bir kazançtır, çünkü okuyucu yeni bir ülkeye ayak basmış gibi hisseder kendini.

HARIKULADE YUVARLAK FİGURLAR YARATINIZ!

Mucizevi yuvarlak figurlar genellikle üç boyutludurlar. Lajos Egri’ye göre bu tür figurların üç temel yönü vardır:

1. Fizyolojik
2. Sosyolojik
3. Psikolojik

boyut. (The Art of dramatik Writing, 1946).

Her insan bio-psiko-sosyal bir varlık olduğundan, bu figur türü gerçeğe en yakın figur türüdür.

1. Fiziyolojik boyut:

Bir figurun boyunu, posunu, yaşını, cinsiyetini, ırkını, sağlık durumunu, ağırlığını, uyruğunu kapsar.

Buna bir örnek vermek gerekirse:

Marlyn Monroe karpuz göğüslü doğmasaydı, belki Marlyn Monroe olamazdı. Veya karga sesli bir Sezen Aksu tasavvur edilebilir mi?

Güzel ya da çirkin, küçük ya da büyük, şişman ya da zayıf, tüm bu bedensel nitelikler bir roman kahramanının gelişmesini etkileyebilir, tıpkı gerçek insanların hayatlarında olduğu gibi. Fiziki yapı küçümsenmeyecek derecede romanda da büyük önem taşır.

2. Sosyolojik boyut:

Figur hangi sosyal sınıfa mensuptur? Hangi tabakada büyümüştür? Hangi okullara gitmiş, hangi kişisel görüşleri kazanmıştır? Hangi dinden, hangi mezhepten, hangi aileden gelmektedir? Soyu, sopu nedir, kimin nesidir? Eğitimi nasıl olmuştur? Baskı altında mı büyümüş, yoksa bağımsız yaşayarak mı geçirmiştir hayatını? Arkadaş çevresi nasıldır? Çok mu, az mı arkadaşı olmuştur? Mesela İstanbul Beyoğlu’nda büyüyen biriyle, İzmir Karşıyaka’da büyüyen biri aynı karakteri taşımaz. Ya da Urfa’da yaşayan biriyle, Antalya’da büyüyen biri aynı şeyleri sevmez.

Bir figuru kavrayabilmek için onun geçmişini iyi bilmek gereklidir. Çünkü bir insanın karakteri içerisinde yaşadığı sosyal iklim içerisinde şekil alır. Sosyal çevresi tarafından biçimlendirilir. İster gerçek hayatta, ister bir romanın içinde olsun, durum değişmez. Bir yazar eğer roman kahramanının gelişmesini dikkate almıyorsa, o zaman onun neyi, niçin öyle yaptığını anlatamaz. Yazar figurunu çok iyi tanımalıdır. Çünkü tüm hareketler, karakter yapısıyla alakalıdır. Ve fıgurlar ancak bu şekilde hikayelerde ilgi toplarlar.

4. Psikolojik Boyut:

Bu boyut fiziyolojik ve sosyolojik boyutun toplamının sonucudur. Psikolojik boyutta şahsiyetlerin / figurların kompleksleri, fobileri, korku ve sıkıntıları, utançları, vicdan azapları, hasretleri, özlemleri, fantazileri yer alır. Bu dimensiyon ayrıca zekayı, kabiliyetleri, alışkanlıkları, duyarlılığı, duyarsızlığı vs. de içerir.

Ancak roman yazmak için Psikolog olmanız gerekmez. Sigmund Freud’u, F. C. Jung’u okumuş olmanız gerekmez. Çünkü bir psikopatı bir depresyonludan ayırmak sizin göreviniz değil. Ancak insanın doğası üzerine büyük tecrübe sahibi olmalısınız. Bir insan neden, niçin, ne söylüyor, veya neden, niçin, nasıl davranıyor, açıklayabilmelisiniz.

Düşünün ki dünya bir hikaye meydanı. Siz ise bu dünyada bir görev üstlenmişsiniz, bir roman yazacaksınız. Yolda evinize giderken, birileri trende, otobüste işten çıktığını anlatıyor. Sorun ona, acaba neden işinden çıkmış? Ya da bir tanıdığınız boşanıyormuş. Boşanma sebebi neymiş acaba? Anlaşamadıkları noktalar nelermiş? Eğer gerçek hayatınızda sorgulama yapmayı bilir, en az bir psikolog kadar dinleme kabiliyeti gösterir iseniz, yazacağınız romanlar da o kadar dokunaklı, o kadar etkileyici olur. Tüm büyük yazarlar bu kabiliyete sahiptirler. Örneğin Fakir Baykurt çevresinde yaşayan insanların hayat hikayelerine bir dedektif gibi ilgi duyar, herkesi sorgularmış.

Kibarca sorulan sorulara birçok insan gerçekten samimi cevaplar verir. O yüzden bir çok yazar karşılaştığı insanlar üzerine günlük tutar. Veya insan karakterleri üzerine özel notlar alır. Tanıştığınız, karşılaştığınız insanların karakterleri, mizaçları üzerine siz de her yerde not alabilirsiniz.

Örneğin benim en güzel uğraşım kalabalık bir alanda bir banka oturup, gelen geçen insanları seyretmektir. Her insanı yürüyüş şeklinden, kafasını nasıl tuttuğu, fiziki yapısından, bakış tarzına kadar, ruh halinden baştan aşağı süzerim. Ve gelen geçen insan yığınları üzerine yüzbin düşünce üretirim saatlerce. Bence insan yüzlerini seyretmek kadar güzel bir şey yoktur. Dünyada okunması gereken en güzel kitap insandır, çünkü. Dünyada çirkin insan yoktur aslında, sadece çirkin ruhlu insan çoktur. Dış görünümü alımlı olmayıp da, karakteri mükemmel, çok sempatik olan insanlar vardır.

Şimdi sizi biraz güldüreyim:

GRACE METALIOUS „Peyton Place“ (Peyton´da yaşayan insanlar) adı altında bir roman yazmış. Romanını yazarken bütün roman figurlarını kasabasındaki insanlarla donatmış. Kendi arkadaş çevresini, kendi komşu ve akrabalarının hayat hikayelerini anlatmış. Öyle ki, roman yayınlandığında kimin kim olduğunu tahmin etmek, hangi utanmaz figurun, kim olduğunu kestirmek hiç te zor değilmiş. Kadın kimin kimin yatağına gittiğini, kimin kimin çorabını çaldığını, kimin kimi dolandırdığını, kimin kime tuzak kurduğunu açık açık tasvir etmiş. Roman yayınlandığında tabi herkesin ayıbı açığa çıktığı için, kadınla bazıları selamı-kelamı kesmişler, arkadaşları, akrabaları, komşuları kadına sırt çevirmişler. Ama sonuçta kadın MÜKEMMEL BİR ROMAN YAZMIŞ. : )

Eğer romanınızın sadece başarılı olmasını değil de, elektrize edici olmasını istiyorsanız, romanınızı dinamik figurlarla donatmalısınız. Statik figurlar (değişmeyen karakterler), mücadele etmesini bilmeyen, herhangi bir problem karşısında kılıfına çekilen, dilini yutan, hareketsiz, korkak, ahmak figurların romanınızda işi yok. Sabit fügurları romanda herhangi bir kazaya kurban etseniz, en iyisini yapmış olursunuz. Bu tür figurlar olsa olsa romanınızı batırır, tıpkı güzel bir yemeğe katılan fazla tuz gibi.

Etkileyici romanlar dinamik figurlar gerektirirler. Büyük duyguları, büyük hedefleri olan kahramanlar isterler. Bu duygular veya hedefler positif karakterli de olabilir, negatif karakterli de. Mesela: Azgınlık, kıskançlık, fesatlık, ihtiras, nefret, fenalık, kabalık, aşk/sevgi, azim, hoşgörü, kibarlık, centilmenlik, vs... gibi.

Figurlarınızdan, özellikle romanın kahramanından duygusal ateş fırtınaları/ateş çemberleri yapınız!

DEVAM EDECEK!

Kaynak:

Bu yazı kısmen kendi bilgilerimden, kısmen James N. Frey’in aşağıdaki kitabından çevirilerle hazırlanmıştır:

James N. Frey (1993): Wie man einen verdammt guten Roman schreibt. EMONS Verlag.